Yalçın dağların başında kurulu, alınması zor bir kale olan Şuşa, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin eğitim desteğinin de katkısı ile Azerbaycan ordusu tarafından 28 yıl sonra geri alındı. Yıllar önce Şuşa’yı terk etmek zorunda kalanlar, şimdilerde özel izinle gelerek evlerini görüyor. 32 yıl sonra memleketine gelerek 65. doğum gününü kutlayan Gülnara Muharremova da onlardan biri.
Azerbaycan güçleri ve vatanseverler Karabağ’daki topraklarını savunma konusunda kararlıydı ama Başkent Bakü’deki gelişmeler hiç iç acıcı değildi. Ülkede yönetim boşluğu vardı ve tam bir iç savaş havası söz konusuydu. İşte o süreçte de önce Şuşa, ardından Fuzuli ve Kelbecer düştü. Hem de savaş meydanında değil, hainlerin ayak oyunlarıyla…
1991’de başlattıkları saldırılarla önce Hankendi şehrini işgal eden, ardından 26 Şubat 1992’de Hocalı Katliamı’nı yapan Ermeniler 8 Mayıs 1992’de de Şuşa’yı işgal ettiler. Mart 1992’de benim Agdam’dayken duyduğum “Şuşa’yı da abluka altına alan Ermeniler, buraya destek sağlamaya çalışan Azerbaycan’ın bağlantılarını kesmiş durumda. Şuşa’dan binlerce Azerbaycanlı kaçtı çok sayıda kişinin öldüğü ve kayıplar olduğu” haberleri doğru çıkmıştı maalesef…
Şuşa’nın savunmasında yüzlerce Azerbaycanlı hayatını kaybetti, çok sayıda Azerbaycanlı esir düştü veya kendilerinden haber alınamadı. İşgal, Azerbaycan ekonomisini de büyük kayba uğrattı. Binlerce kişi topraklarını terk etmek zorunda kaldı. Azerbaycanlılara ait 300’den fazla tarihi anıt tahrip edildi. İşgalden önce 20 binden fazla Azerbaycanlının yaşadığı Şuşa’ya Ermeniler yerleştirildi. Yüzyıllardır Şuşa’nın gerçek sahibi olan Azerbaycanlılar ise 28 yıl boyunca Azerbaycan’ın diğer bölgelerinde yaşamak zorunda kaldı. 8 Mayıs tarihi Ermenistan’da bayram olarak kutlandı, Azerbaycan’da ise bu tarih 28 yıl hüzünlü bir gün olarak hatırlandı…
‘Aziz kale, aziz anıt’
Karabağ Hanı Penahali tarafından 1752’de kurulan Şuşa, hem çok sayıda tarihi anıta sahip olması hem de çok sayıda seçkin bilim ve kültür adamının burada doğması dolayısıyla sadece Şuşalılar için değil, tüm Azerbaycanlılar için önemli bir kent. Tarihi ve kültürel zenginlikleri ve doğal güzellikleri nedeniyle Karabağ’ın sembol şehri olarak kabul edilen Şuşa, ünlü besteci ve müzisyenleri nedeniyle “Azerbaycan müziğinin beşiği” diye de nitelendiriliyor. Merhum Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, Şuşa’yı “Bu, Azerbaycan halkının, atalarımızın yarattığı büyük bir anıttır. Şuşa, sadece Şuşa halkı için değil, tüm Azerbaycanlılar için aziz şehir, aziz kale, aziz anıttır” sözleriyle anlatmıştı.
28 yıl sonra ezan sesi
Ermeniler Şuşa’yı yakıp yıkmakla kalmamış, kutsala, kültürel zenginliklere alçakça, saldırılarda bulunmuşlardı. 1820’li yıllarda inşa edilen Yukarı Gövher Ağa Camii’nin önce minarelerini yıkmışlar, daha sonra caminin içindeki halı ve Kur’an-ı Kerim’leri yakmışlardı. İşgal boyunca caminin duvarlarına Türklere yönelik hakaret içerikli yazılar yazdılar ve uzunca bir süre bu güzel camiyi ahır olarak kullandılar. Dolayısıyla Azerbaycan askerleri Şuşa’yı işgalden kurtardıktan sonra ilk iş olarak camiyi temizleyip ibadete hazır hale getirdi. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev de Karabağ’ın sembol şehri Şuşa’nın işgalden kurtarıldığını duyurduğu ulusa sesleniş konuşmasında “28 yıl sonra Şuşa’da ezan sesi duyulacak” dedi. Aliyev’in devamında söyledikleri de şunlardı: “Hocalı kurbanlarının kanı yerde kalmadı, şehitlerimizin intikamı alındı. İntikamımızı savaş meydanında aldık. Hiçbir zaman sivillere karşı savaşmadık. Bugün ulusal liderimiz Haydar Aliyev’in mezarını da ziyaret ettim. Kendi kendime dedim ki ne mutlu bir insanım ki baba vasiyetini yerine getirdim. Şuşa’yı kurtardık…” Azerbaycanlılar, Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in “Şuşa işgalden azat edilmiştir” sözleriyle de sokaklara dökülmüşlerdi…
Doğduğu topraklarda 32 yıl sonra doğum gününü kutladı
Şuşa’nın caddelerinde yürürken evlerini görmek üzere özel izinle gelen Azerbaycanlı aileleri görüyorum. İki otobüs dolusu insan gelmiş. Hepsinin de yüzleri gülüyor. Kentteki yıkıntı bir binayı seyreden ikisi kadın, dört kişilik aile dikkatimi çekiyor. Yanlarına gidip Türkiye’den geldiğimi söyleyip sohbete başlıyoruz. İlk sözleri “Kahraman ordumuz sayesinde ve Türkiye’nin desteğiyle evimize kavuştuk” oluyor… Sonrada önünde durdukları yıkıntı binanın 32 yıl önce Ermeni işgali nedeniyle terk ettikleri evleri olduğunu söylüyorlar. Anne Gülnara Muharremova (65) ile çocukları Rüstem (43), Zöhrab (42) ve Elnara (41) yıllar sonra aldıkları özel izinle doğdukları yaşadıkları yerleri görmeye gelmişler. Buraları terk ederken anne 33, kardeşler 11, 10, 9 yaşlarında çocuklar henüz. Anne Gülnara Ermenilerin yaptığı mezalimi anlatırken onlarda dinliyorlar merakla. Ben de kendilerine cep telefonumdan yıllarca önce tanıklık ettiğim o dönemin kara görüntülerini gösteriyorum. Hüzünleniyorlar ama kısa bir süreliğine… Yıllar sonra Şuşa’da olmaktan, doğduğu topraklarda olmaktan o kadar mutlular ki, gülümseme yüzlerinde hiç eksik olmuyor. Ercan onları fotoğraflarken, ardından da Elnara’nın cep telefonuyla çektiği selfiye hep birlikte poz veriyoruz…
Anne Gülnara ve çocuklarıyla daha sonra her Şuşalı için kutsal olan Cıdır Düzü’nde bir kez daha karşılaşıyoruz. Burası Şuşa 1992 yılında işgal edilene kadar yer yılın mayıs ayında yinelenen Harıbülbül Festivali etkinliklerinin yapıldığı yer… Şuşa azad olduktan sonra artık festival de yeniden kente döndü. Azerbaycan türküleri Cıdır Düzü’nde yankılandı… Ellerindeki Azerbaycan bayrağı ve üzerinde maytap bulunan küçük bir pastayla gülerek bize doğru geliyorlar… Anne Gülnara’nın doğum günüymüş, hep birlikte kutluyoruz. Şuşa’ya gelip de Yukarı Gövher Ağa Camii’ne uğramadan olmaz. Biz de öyle yapıyoruz. Caminin içinde şükür duası okunuyor…
Bir gün Şuşa’ya yolunuz düşerse, Zafer Yolu’nu kat ederek bu topraklara ulaşacaksınız. Yolculuk sırasında zorlu kış şartlarında ağır silahlarla bu yoldan Şuşa’ya ulaşan kahramanları düşünmemek imkânsız. Bugün Zafer Yolu olarak andığımız yol esas itibariyle Karabağ Zaferi’nin yol haritası, kahramanların korkusuzca ölüme gittikleri, her noktası şehit kanıyla sulanmış şanlı bir rota, Şuşa da coğrafi konumu gibi bu şanlı zaferin zirvesi, kırılma noktası…
Destan yazıldı
Bundan üç yıl öncesine kadar “Karabağ” denilince yürekler kan ağlardı, hasretle oflar çekilirdi. Şimdi ise Karabağ destansı bir zaferin adı. Şuşa… Her bir Azerbaycanlının ruhunda ve kalbinde yaşattığı vatandı. Orasını bir kere olsun göremeyenler için bile… Ama hep özlemle ve buruk duygularla. Dolayısıyla Azerbaycan askerinin Şuşa’nın kapısına dayandığı haberleri geldiğinde halk Şuşa’yı kurtarmanın kolay olmayacağını biliyordu ya da düşünüyordu. Zira Şuşa yalçın dağların başında kurulu alınması zor bir kaleydi. Ama zor olanı Azerbaycan ordusu kısa sürede başardı. Bunda da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin verdiği eğitim desteğinin katkısı çok büyük. TSK modeliyle yetişen, eğitim alan Azerbaycan SAT-SAS komandoları aşılamaz denilen dağlarda gerçekleştirdiği savaş tarihine geçecek destansı bir harekâtla Ermenileri şaşkına ve bozguna uğrattı. 28 yıl sonra Şuşa topraklarına Azerbaycan bayrağını dikti. Hemen yanı başına da bu haklı davasında hep yanında duran, eğitim desteği veren Türkiye bayrağını… Bugün Karabağ’ın her yerinde olduğu gibi Şuşa’da da ay yıldızlı Azerbaycan ve Türkiye bayrakları yan yana dalgalanıyor…
44 günlük zaferden sonra video konferans yöntemiyle yerli ve yabancı gazetecilerin sorularını yanıtlayan Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Türk ordusunun yeteneğinden övgüyle bahsederek “Azerbaycan’da Türk ordusunun küçük modelini oluşturacağız. Türk ordusu modeli bizim için en makbul modeldir” dedi. Aliyev’in olası tehditlere karşı Türkiye’nin Azerbaycan’a nasıl destek olacağı sorusuna verdiği yanıt ise “Karşılıklı askeri yardım konularını belirleyen anlaşmalarımız var. Azerbaycan’a tehdit olduğunda arkamızda Türkiye olacaktır” idi…
Şantiye gibi…
Fuzuli ve Şuşa’ya giden Zafer Yolu’nun her iki yakası Ermenilerin yakıp yıktığı yerleşim yerleri ve mayın tarlalarıyla dolu. Fuzuli’deki kontrol noktasını geçtikten sonra istikametimiz kadim şehir, Azerbaycan’ın merhum Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in deyimiyle Aziz Kale Şuşa… Öncelikle dikkatimi çeken düz zemini ve sarı çizgileriyle yeni yapılmış asfalt yollar. Yani benim
30 yıl önce gittiğim, gördüğüm gibi bozuk ve çukurlarla dolu değil. Sarp dağ yollarındaki virajlarda döne döne Şuşa’ya tırmanırken, Ermenilerin yakıp yıktığı yerleşim yerlerini görüyorum. Taş üstünde taş bırakmamışlar. Yolun her iki yakasında da yine mayınlı arazi uyarı levhaları var. Yol boyunca dikkatimi çeken bir başka nokta da yapımı devam eden tünellerle dağları delip geçen dümdüz ip gibi uzanan ve 2024’te bitmesi planlanan Ahmedbeyli-Fuzuli-Şuşa karayolu. Bittiğinde şu an Şuşa’ya ulaştığım yeni yol da artık eski olacak.
Analara verilen sözler tutuldu
Fuzuli sapağından sonra yaklaşık 1.5-2 saatlik bir yolculuktan sonrası Şuşa’dayız… Doğal bir kale haşmetiyle tam karşımızda duruyor Şuşa. 30 yıl önce buraları terk ederken askerlere sarılıp “Bizi zulümden kurtarın, evimize dönelim” diye ağlayan yaşlı kadınları ve askerlerin onlara verdiği “Topraklarımızı kurtaracağız” sözlerini düşünüyorum. Sonra da verdiği sözleri tutmak uğruna o yalçın dağları aşarak destan yazan kahraman Azerbaycan komandolarını… Şuşa’nın artık her yerinde, dağında, tepesinde Azerbaycan bayrakları dalgalanıyor, yanı başında da Türkiye bayrakları… Kent merkezi tam anlamıyla bir şantiye görünümünde. Yakılan yıkılan her yer, kilise dâhil restore ediliyor. Yeni idare ve kültür merkezleri, okul, otel yapılıyor. Hepsi de kentin tarihi dokusuna uygun projelerle…
Restore edilen tarihi Şuşa Kalesi’ne yaklaştığımda ozan Elmeddin Nesibov’un Azerbaycan ezgileri yankılanıyor kentin boş sokaklarında. O kadar yanık, insanın yüreğine dokunan bir ses ki.
YARIN: Harabe ve yeni Fuzuli…